Anonim Şirket (A.Ş.) Nedir?
Anonim Şirketler (A.Ş.), kanunun yasaklamadığı her türlü iktisadi ve ticari faaliyeti gerçekleştirmek amacıyla kurulabilirler.
Türk Ticaret Kanunu’na göre en az 1 gerçek/tüzel kişi ortaktan oluşur. Ortak sayısı için azami sınır ise belirlenmemiştir. Anonim Şirketlerin kurulabilmesi için asgari sermaye miktarı 1 Ocak 2024 itibariyle 250.000.TL bu tarihten önce kurulan şirketlerde ise 50.000-TL’dir. Halka açık olmayan anonim şirketlerde ise bu tutar 1 ocak 2024 itibariyle 500.000-TL bu tarihten önce kurulan şirketlerde ise 100.000-TL’dir. Asgari sermaye tutarları Cumhurbaşkanı kararı ile arttırılabilir.
Anonim Şirket, sermayesi paylara bölünmüş ve ortaklarının sorumluluğunun sınırlı olduğu bir şirket türüdür. A.Ş.’lerin en temel özelliği, sermaye ortaklarına sağladığı sınırlı sorumluluktur. Yani, bir Anonim Şirketin borçları için ortaklar, yalnızca koydukları sermaye kadar sorumludurlar.
TTK’da öngörülen asgari esas sermaye tutarının beş katı veya daha fazla esas sermayesi bulunan anonim şirketlerde sözleşmeli avukat bulundurmak zorunludur. Yani esas sermaye miktarı, 1 Ocak 2024’ten itibaren 1.250.000-TL ve üzeri, bu tarihten önce kurulan şirketlerde ise 250.000-TL ve üzeri olan Anonim Şirketlerde sözleşmeli avukat bulundurma zorunluluğu bulunmaktadır.
Anonim Şirketlerin ana organları, genel kurul, yönetim kurulu ve denetçilerdir. Genel kurul, şirketin en yüksek karar organıdır ve ortakları temsil eder. Yönetim kurulu, şirketin günlük işlerinden sorumlu olan organıdır. Denetçiler ise şirketin mali durumunu ve işleyişini denetlerler.
Limited Şirket (Ltd.) Nedir?
Limited Şirketler de (Ltd.), Kanunun yasaklamadığı her türlü iktisadi ve ticari faaliyeti gerçekleştirmek amacıyla kurulabilirler.
Türk Ticaret Kanunu’na göre en az 1, en fazla 50 gerçek/tüzel kişi ortaktan oluşur. Limited Şirketlerin kurulabilmesi için asgari sermaye miktarı 1 ocak 2024 itibariyle 50.000-TL bu tarihten önce kurulan şirketlerde ise 10.000-TL’dir. Asgari sermaye tutarları Cumhurbaşkanı kararı ile arttırılabilir. Hisseler, halka açık değildir. Sözleşmeli avukat bulundurma zorunluluğu bulunmamaktadır.
Limited Şirket, sermayesi paylara bölünmüş ve ortaklarının sorumluluğunun sınırlı olduğu bir şirket türüdür. Limited şirketlerde, ortaklar sermaye taahhüdünde bulunurlar ve şirketin borçlarından dolayı sadece taahhüt ettikleri sermaye miktarıyla sorumludurlar.
Limited Şirketlerin ana organları, genel kurul ve müdürler kuruludur. Şirket yönetimi, ortaklar tarafından veya atanmış yöneticiler tarafından gerçekleştirilir. Ortaklar, genel kurul toplantılarında karar alma sürecine katılır ve şirketin geleceğine ilişkin kararlar alırlar.
Anonim ve Limited Şirketlerin Karşılaştırılması
Ortak Sayısı: Her iki şirket de en az bir ortak ile kurulabilir.
Sorumluluk: Anonim Şirket borçları için ortaklar, yalnızca koydukları sermaye kadar, Limited Şirket borçları için ise ortaklar, yalnızca taahhüt ettikleri sermaye kadar sorumludurlar.
Halka Açılma: Anonim şirketler, sermaye piyasası araçlarını halka arz edebilirken, Limited şirketler genellikle daha küçük ölçekli işletmelerdir ve halka açılma eğiliminde değillerdir.
Şirket Tipi: Bankalar, aracı kurumlar, sigorta, finansal kiralama ve faktoring şirketleri, telekomünikasyon şirketleri, elektrik üretim ve dağıtım şirketleri ve halka açık şirketlerin Anonim Şirket olarak kurulması zorunludur. Limited Şirketlerde böyle bir zorunluluk bulunmamaktadır.
Gruplara bölünme: Her iki şirkette de sermaye, gruplara bölünebilir ancak Limited Şirketlerde bölünme için esas sözleşmeye şerh düşülmesi zorunluyken Anonim Şirketlerde böyle bir zorunluluk bulunmamaktadır.
Avukat Bulundurma Zorunluluğu: Esas sermaye tutarının beş katı veya daha fazla esas sermayesi bulunan anonim şirketlerde sözleşmeli avukat bulundurma zaruri, Limited Şirketlerde ise ihtiyaridir.
Ana Organlar: Limited Şirketlerin ana organları genel kurul ve müdürler kurulu, Anonim Şirketlerin ana organları ise genel kurul, yönetim kurulu ve denetçilerdir.
Hisse Devri: Anonim Şirketler, esas sözleşmeye şerh düşülmemiş ise yazılı sözleşme ile tescil edilir ve ticaret siciline tescili gerekmez. Limited şirketlerde ise hisse devrinin genel kurulda onaylanması, ticaret siciline tescil edilmesi ve pay defterine kaydedilmesi gerekir.
Anonim – Limited Şirket Kuruluş Süreci
Şirket türü belirlenir ve şirketin ana faaliyet konusu, sermaye miktarı ve ortak sayısı gibi temel unsurlar kararlaştırılır.
Şirketin esas sözleşmesi hazırlanır. Esas sözleşmede bulunması gereken başlıca unsurlar şunlardır:
Esas sözleşme noter huzurunda imzalanır.
Şirketin sermayesinin en az %25’i, şirket kuruluşunun tescilinden önce bir bankaya yatırılarak bloke edilir. Bankadan bu işlemi gösteren bir belge alınır.
Anonim Şirketlerde Yönetim kurulu üyeleri ve denetçiler, Limited Şirketlerde ise Müdürler Kurulu seçilir. Üyelerin kimlik bilgileri ve ikametgah adresleri belirlenir.
Şirket kuruluşu için gerekli belgeler (esas sözleşme, kurucular beyanı, sermaye blokaj yazısı, yönetim kurulu ve denetçilerin kimlik bilgileri ve noter tasdikli imza beyannameleri) ticaret siciline sunulur ve tescil işlemi gerçekleştirilir. Tescil işlemi tamamlandıktan sonra şirketin kuruluşu Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edilir.
Şirketin ticaret siciline tescil edilmesinden sonra, vergi dairesine başvurarak vergi numarası alınır. Ayrıca, Sosyal Güvenlik Kurumu’na (SGK) kayıt yapılır ve çalışanlar için sigorta işlemleri gerçekleştirilir.
Şirketin faaliyet göstereceği iş yeri için belediyeden iş yeri açma ve çalışma ruhsatı alınır. Faaliyet alanına göre diğer gerekli izin ve lisanslar da temin edilir.
Şirketin ticari defterleri (yönetim kurulu karar defteri, genel kurul karar defteri, pay defteri, yevmiye defteri, envanter defteri) noter tarafından tasdik edilir.
Şirketin çalışanları için SGK bildirimleri yapılır ve sigorta işlemleri tamamlanır.
Şirket için bir Kayıtlı Elektronik Posta (KEP) adresi alınır. Bu adres, resmi tebligatlar için kullanılır.
Şirket adına bir banka hesabı açılır. Bu hesap, şirketin mali işlemleri ve sermaye blokajının çözülmesi için kullanılır.
Bloke edilen sermayenin geri kalan %75’i, şirket tescil edildikten sonra 24 ay içinde şirket hesabına yatırılır.
Şirketin kuruluşu tamamlandıktan sonra ilk genel kurul toplantısı yapılır. Bu toplantıda şirketin iç yönergeleri, işleyiş prosedürleri ve diğer önemli kararlar alınır.
Şirketin ticaret sicil gazetesi ve vergi levhası ilanları yapılır ve bu belgeler iş yerinde bulundurulur.
Anonim – Limited Şirketlerin Birleşme Süreci
Sermaye şirketleri yalnızca sermaye şirketleri ve kooperatiflerle birleşebilirler. İstisnası olarak devralan şirket sermaye şirketi ise kollektif ve komandit şirketlerle de birleşmeleri mümkündür.
Birleşme süreci, şirketlerin yönetim kurullarının birleşme kararı almasıyla başlar. Yönetim/Müdür kurulları, birleşmenin detaylarını ve şartlarını belirler.
Anonim Şirketlerde yönetim kurulu, Limited Şirketlerde genel kurul tarafından bir birleşme sözleşmesi hazırlanır. Bu sözleşme, birleşmenin tüm detaylarını ve şartlarını içerir. Sözleşmede yer alması gereken bazı önemli unsurlar şunlardır:
Anonim Şirketlerde Yönetim kurulu veya Limited Şirketlerde ise Müdürler Kurulu, birleşme sürecini ve birleşmenin gerekçelerini açıklayan bir rapor hazırlar. Bu rapor, birleşme sözleşmesiyle birlikte ortaklara/hissedarlara sunulur.
Birleşmeye konu şirketlerin finansal durumları ve birleşme şartlarının adil olup olmadığı bağımsız denetim kuruluşları tarafından incelenir ve bir değerleme raporu hazırlanır.
Birleşme kararı, her iki şirketin genel kurullarında onaylanmalıdır. Genel kurul toplantılarında, birleşme sözleşmesi, müdürler kurulu/yönetim kurulu raporu ve denetim raporu ortaklara/hissedarlara sunulur ve birleşme oylamaya sunulur.
Genel kurulda onaylanan birleşme kararı, ticaret siciline tescil ettirilir. Tescil işlemi tamamlandıktan sonra birleşme kararı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edilir.
Birleşme sürecinde şirketlerin alacaklıları ticaret sicil gazetesinde ilan edilerek bilgilendirilir ve alacaklarını bildirmeleri istenir. Alacaklıların haklarının korunması için gerekli önlemler alınmalıdır.
Birleşme tescil edildikten sonra, birleşen şirketlerin mal varlıkları, hak ve yükümlülükleri yeni veya devralan şirkete geçer. Birleşme sonucunda:
Birleşme sürecinde, vergi dairesi ve diğer ilgili kamu kurumlarına gerekli bildirimler yapılmalıdır. Ayrıca, birleşme sürecinde doğacak vergisel yükümlülüklerin de yerine getirilmesi gerekmektedir.
Birleşme sonucunda oluşacak yeni şirket yapısına uygun olarak, yeni iş sözleşmeleri, ticari anlaşmalar ve diğer hukuki düzenlemeler yapılmalıdır.
Kolaylaştırılmış Birleşme
Eğer birleşmeye katılan şirketlerden biri diğerinin tüm paylarına sahipse veya ana şirket konumundaysa, kolaylaştırılmış birleşme prosedürleri uygulanabilir. Bu durumda bazı adımlar (örneğin, genel kurul onayı) gerekmeyebilir.
Limited – Anonim Şirketlerin Sona Erme Süreci
Şirketin sona erme kararı genel kurul tarafından alınır. Genel kurul toplantısında, şirketin sona erdirilmesine ilişkin karar oy birliği veya esas sözleşmede belirtilen çoğunlukla alınır. Karar, noterden onaylı toplantı tutanağı ile belgelendirilir.
Genel kurul, tasfiye işlemlerini yürütmek üzere bir veya daha fazla tasfiye memuru atar. Tasfiye memurlarının adları, soyadları ve ikametgah adresleri ticaret siciline tescil ettirilir ve ilan edilir.
Sona erme kararı ve tasfiye memurlarının atanması ticaret siciline tescil ettirilir ve Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edilir. Ayrıca, tasfiye sürecine ilişkin bildirimler yapılır.
Tasfiye memurları, şirketin alacaklılarını ticaret sicil gazetesinde ilan ederek bilgilendirir ve alacaklarını bildirmelerini ister. Alacaklıların haklarının korunması için gerekli önlemler alınır.
Tasfiye memurları, şirketin mal varlıklarını satar, alacaklarını tahsil eder ve borçlarını öder.
Tasfiye sürecinde izlenecek başlıca adımlar şunlardır:
Tasfiye işlemlerinin tamamlanmasının ardından, tasfiye memurları tasfiyenin sona erdiğine dair bir rapor hazırlar ve bu rapor genel kurul tarafından onaylanır. Onaylanan rapor ticaret siciline tescil ettirilir ve Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi’nde ilan edilir.
Tasfiye işlemlerinin tamamlanması ve genel kurul tarafından onaylanmasının ardından, şirketin tüzel kişiliği sona erer ve ticaret sicilinden silinir.
Tasfiye sürecinde, şirketin tüm vergisel yükümlülüklerinin yerine getirilmesi gerekmektedir. Vergi dairesine gerekli bildirimler yapılmalı ve vergi borçları ödenmelidir.
Tüzel Kişilik Perdesi Teorisi
Giriş
Tüzel kişilik perdesi teorisi, şirketlerin bağımsız tüzel kişilikleri aracılığıyla sorumluluklardan kaçınma girişimlerine karşı geliştirilmiş bir yaklaşımdır. Şirketlerin ayrı ve bağımsız birer hukuk süjesi olarak kabul edilmesine rağmen, bu bağımsızlığın dürüstlük kuralına aykırı bir şekilde kötüye kullanılması durumunda, tüzel kişiliğin arkasındaki gerçek kişilerin sorumluluğuna gidilmesini sağlar.
Tüzel Kişilik Nedir?
Tüzel kişilik, şirketlerin kendi adlarına hak ve borç edinebilme, dava açabilme ve kendilerine dava açılabilme yetkisine sahip olmasıdır. Bir şirket kurulduğunda, kurucularından ayrı ve bağımsız bir kişilik kazanır. Bu bağımsızlık, ortakların ve yöneticilerin kişisel mal varlıklarının şirketin borçlarından korunmasını sağlar.
Tüzel Kişilik Perdesi Teorisi Nedir?
Tüzel kişilik perdesi teorisi, bu bağımsız tüzel kişiliğin arkasına saklanarak haksız veya hukuka aykırı işlemler gerçekleştiren kişilerin, şahsi sorumluluklarının ön plana çıkarılmasını sağlar. Mahkemeler, belirli durumlarda bu perdeyi aralayarak, şirketin arkasındaki gerçek kişileri doğrudan sorumlu tutabilirler.
Yargıtay Kararları
Türk hukukunda Yargıtay, tüzel kişilik perdesinin aralanması gerektiğine karar verdiği birçok durumda çeşitli kriterler belirlemiştir. Aşağıda bazı önemli Yargıtay kararlarına yer verilmiştir:
Bu kararda, davalı şirketlerin aralarındaki organik bağ göz önünde bulundurularak tüzel kişilik perdesinin kaldırılmasına hükmedilmiştir. Mahkeme, davalı şirketin diğer şirketlerle olan hukuki ve ekonomik bağlarını değerlendirerek, dürüstlük kuralının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Bu kararda, tüzel kişiliğin kötüye kullanılması durumunda, tüzel kişilik perdesi aralanarak gerçek ya da tüzel kişi ortakların sorumluluğuna gidilebileceği belirtilmiştir.
Doktrinde Yaklaşım
Doktrinde, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisinin temelinin Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesindeki dürüstlük kuralına ve hakkın kötüye kullanılmasına dayandığı vurgulanmaktadır. Bu ilke, tüzel kişilik perdesinin arkasına saklanarak borçtan kaçınma çabalarını önlemek amacıyla geliştirilmiştir. Örneğin, şirket sahiplerinin öz kaynak yetersizliğini gizleyerek alacaklıları zarara uğratması durumunda tüzel kişilik perdesi kaldırılabilir.
Tüzel Kişilik Perdesinin Kaldırılma Yöntemleri
Tüzel kişilik perdesinin kaldırılması üç şekilde gerçekleşebilir:
Düz Kaldırma: Tüzel kişinin borçlarından dolayı, tüzel kişiliği oluşturan ortakların ve yöneticilerin sorumlu tutulmasıdır.
Ters Kaldırma: Ortağın kişisel borçları sebebiyle doğrudan şirket mal varlığının sorumlu tutulmasıdır.
Çapraz Kaldırma: İki kardeş şirketin ana şirkete bağlı olduğu durumlarda, borçlu olan kardeş şirketin borçlarından diğer kardeş şirketin sorumlu tutulmasıdır.
Sonuç
Tüzel kişilik perdesi teorisi, şirketlerin bağımsız kişiliklerini kötüye kullanarak alacaklıları zarara uğratmalarını önlemek amacıyla geliştirilmiştir. Yargıtay kararları ve doktrindeki görüşler, bu teorinin uygulanmasının temelinde dürüstlük kuralının ve hakkın kötüye kullanılmasının önlenmesi ilkelerinin yattığını göstermektedir. Bu teorinin uygulanması, her somut olayın özelliğine göre değerlendirilmekte ve hakimin takdirine bırakılmaktadır.
Bu bilgiler ışığında, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması teorisi ile ilgili güncel içtihat ve doktrinden alınan bilgiler, hukuki uygulamalar açısından önemli bir rehber teşkil etmektedir. Bu nedenle, tüzel kişilik perdesinin aralanması durumunda, hem hukuki hem de etik ilkelerin dikkate alınarak karar verilmesi büyük önem taşır.
KIYMETLİ EVRAK NEDİR? TÜRLERİ NELERDİR?
Türk Ticaret Kanunu’nda kıymetli evraka ilişkin genel hükümlerde, kıymetli evrakın tanımı yapılmıştır. Kıymetli evrak; öyle senetlerdir ki, bunların içerdikleri hak, senetten ayrı olarak ileri sürülemediği gibi başkalarına da devredilemez (TTK m. 645).
Bu tanımdan, kıymetli evrakta aşağıda belirtilen ortak unsurların (özelliklerin) mevcut olduğu anlaşılmaktadır:
TTK m. 824’e göre emre yazılı olan veya kanunen emre sayılan kıymetli evrak, emre yazılı senetlerdendir. O halde kıymetli evrakın emre yazılı olabilmesi için, lehine senet düzenlenen kişinin adından sonra “emrine” kaydı konulmalıdır. Ancak kıymetli evrak kanunen emre yazılı senet ise artık bu kaydın konulmasına gerek yoktur. Çünkü kanunen emre yazılı senetler, zaten kanun gereği emre yazılı kabul edilmektedir. Örneğin kambiyo senetleri (poliçe, bono, çek) kanunen emre yazılı senetlerdendir (TTK m. 681, 778/1, 788/1).
Kanunda aksine hüküm bulunmadığı sürece her türlü kıymetli evrak emre yazılı düzenlenebilir. Ancak ipotekli borç ve irat senetleri (TMK m. 914) ile anonim şirket pay senetleri (TTK m. 484) emre düzenlenemez
Devir Şekli: Emre yazılı kıymetli evrakın devri, ciro ve teslimle (zilyetliğin devriyle) olur (TTK m. 647/1). İlk ciroyu senedin lehdarı yapabilir. Lehdar, senedin lehine düzenlendiği kişidir. Ciro senedin arkasına yapılır. Senedin arkasında yer kalmamış ise ciro alonj üzerine yapılabilir. Alonj (allonge) senede yapıştırılan/eklemlenen ve senedin parçası olan kâğıda denir.
Devir (temlik), tahsil ve rehin cirosu şeklinde üç tür ciro vardır.
Ciro iki türlü yapılabilir. Birincisi, tam cirodur. Tam ciro, devralanın adı yazılarak ve “ödeyiniz” ibaresi eklenerek, senede imza atılmasıdır. Örneğin “Ramazan Durgut’a ödeyiniz”, imza (Murat Yılmaz), bir tam cirodur.
İkincisi, beyaz cirodur. Beyaz ciroda ise devralan belirtilmez ve sadece imza atılır. Ad belirtilmeksizin sadece “ödeyiniz” veya “hamiline ödeyiniz” ibaresi ile atılan imza da beyaz cirodur (TTK m. 682/3).
2- Hamiline Yazılı Kıymetli Evrak
TTK m. 658’e göre “Senedin metninden veya şeklinden, hamili kim ise o kişinin hak sahibi sayılacağı anlaşılan her kıymetli evrak, hamile veya hamiline yazılı senet sayılır”. Kanunda aksine açıklık olmadığı sürece, tüm kıymetli evrak hamiline yazılı düzenlenebilir. Yeter ki senedin metin veya şeklinden, senedin hamilinin hak sahibi sayıldığı anlaşılsın. Kanunda, örneğin kambiyo senetlerinden poliçe (TTK m. 671) ve bono (TTK m. 776) bakımından aksine hüküm vardır. Poliçe ve bono hamiline yazılı olamaz.
Yine anonim şirket pay senetlerinin hamiline düzenlenebilmesi için pay bedellerinin şirkete ödenmiş olması şarttır (TTK m. 484/2). Buna karşılık kambiyo senetlerinden çek, hamiline yazılı düzenlenebilir (TTK m. 785).
Devir Şekli: Hamiline yazılı kıymetli evrak, tedavül yeteneği en fazla olan senetlerdir. Çünkü bunlar, el değiştirmesi en basit ve hızlı olan senetlerdir. Hamiline yazılı kıymetli evrakın devri için; devri konusunda anlaşmaya varılan kıymetli evrakın sadece teslimi (zilyetliğin devri) yeterlidir (TTK m. 647/1).
Kısacası hamiline yazılı senetlerin devir şekli, teslimdir. Senedi 29 elinde bulunduran (zilyet), senedin meşru hamili sayılır.
Zira TMK m. 985’e göre zilyetlik, mülkiyete (hak sahipliğine) karine teşkil eder. Buna göre devir anlaşması olmaksızın senedin devralındığını ve meşru hamilin aslında gerçek hak sahibi olmadığını iddia eden, iddiasını ispat etmekle yükümlüdür (TMK m. 6).
3- Nama Yazılı Kıymetli Evrak
Belli bir kişi namına (adına) yazılı olup da onun emrine kaydını içermeyen ve kanunen de emre yazılı senetlerden sayılmayan senetler, nama yazılı kıymetli evraktır (TTK m. 654). Örneğin kambiyo senetleri (poliçe, bono ve çek) ile anonim şirket pay senetleri nama yazılı kıymetli evrak şeklinde düzenlenebilir.
Kanunen emre yazılı kıymetli evrakın nama yazılı düzenlenebilmesi için emre yazılı olmadığının veya nama yazılı olduğunun özel olarak belirtilmiş olması zorunludur. Bu halde, senedin emre yazılı olmadığına yönelik kayda “menfi emre kaydı” denir. “Emre yazılı değildir” veya buna benzer bir kayıt, menfi emre kaydıdır.
Devir Şekli: Nama yazılı kıymetli evrakın devri, alacağın devrine (temlik) ilişkin beyan ve senedin teslimi (zilyetliğin geçirilmesiyle) ile olur (TTK m. 647/1). Devir beyanı, yazılı olmalı ve imzalanmalıdır. Devir beyanı senedin üzerinde yer alabileceği gibi, ayrı bir kâğıda da yazılabilir.
Nama yazılı kıymetli evrakın devrine, alacağın devri (temliki) hükümleri uygulanır (TBK m. 183 vd.). Bu nedenle senedin borçlusu, senedin alacaklısı ile arasındaki temel ilişkiden doğan def’ileri (savunma ve itirazları), sonradan hak sahibi olan başka kişilere karşı da ileri sürebilir. Doğrudan doğruya taraflar arasındaki hukuki ilişkiden kaynaklanan bu def’ilere, şahsi def’iler 27 denir. Örneğin nama yazılı kıymetli evrakın düzenlenmesine neden olan temel ilişkiden doğan bir def’i, senedi sonradan devralan hak sahiplerine de ileri sürülebilir.
TTK m. 670’ye göre, sözleşme ile borçlanmaya ehil olan kişiler kambiyo senetleri (poliçe, çek ve bono) ile borçlanma yetkisine de sahiptirler. Bu hükmün getiriliş amacı, ehliyetsiz olan ve özellikle fiil ehliyeti olmayan kişilerin korunmasıdır. Fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir.
Ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti vardır (TMK m. 10). Erginlik, on sekiz yaşın doldurulmasıyla başlar (TMK m.11/1). Evlenme, kişiyi -on sekiz yaşından küçük olsa bile- ergin kılar (TMK m. 11/2). Yine Onbeş yaşını dolduran küçük, kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınabilir(TMK m. 12). Yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes, ayırt etme gücüne sahiptir (TMK m. 13). İşte ayırt etme gücüne sahip, ergin ve kısıtlanmayan kimseler, borçlanma ehliyetine sahip olup kambiyo senedi düzenleyebilirler.
Buna karşılık küçüklerin (ergin olmayanların) ve kısıtlıların fiil ehliyeti yoktur (TMK m. 14). Yine ergin olmasına rağmen ayırt etme gücü 63 olmayan kişilerinde (örneğin 30 yaşındaki bir akıl hastasının) fiil ehliyeti yoktur. Fiil ehliyeti olmayan kişiler (tam ehliyetsizler ve sınırlı ehliyetsizler) kendi başlarına hiç veya sınırlı borçlanma ehliyetleri olduğundan, kambiyo taahhüdü altna giremezler.
TTK m. 670/1’e göre, sözleşme ile borçlanmaya ehil olan kişi, kambiyo senetleri ile borçlanmaya ehildir. Sözleşmeyle borçlanmaya ehil olan kişi, kambiyo senedinde herhangi bir sıfatla (düzenleyen, muhatap, ciranta, avalist vs.) imza atarak sorumluluk altına girebilir. Ehliyetsizlik, senetten doğan taahhüdün hükümsüzlüğüne ilişkin olan, herkese karşı ileri sürülebilecek bir mutlak def’idir. Senedi sonradan iktisap eden hamiller iyi niyetli olsalar bile, ehliyetsizlik def’i ileri sürülebilir.
Muayyen bedelin, belirli bir tutar para olması gerekir. Paradan başka bir şeyin bedel olarak gösterilmesi mümkün değildir. Bedel olarak altın gösterilemez. Aksi halde poliçe geçersiz olur. Zira altın para değil, mal hükmündedir.
Poliçeye vade yazılmamış olması halinde ise poliçe batıl kabul edilmeyecek, görüldüğünde vadeli sayılacaktır (TTK m.672).
4.1. Görüldüğünde vade
4.2. Görüldüğünden belirli bir süre sonra vade
4.3. Belirli bir günde vade
4.5. Keşide tarihinden belirli bir süre sonra vade
Ödeme yeri, poliçede gösterilmelidir (TTK 671/1e). Ödeme yerinin gösterilmemiş olması halinde poliçe mutlaka batıldır denilemez. Muhatabın adının yanında gösterilen yer ödeme yeri olarak kabul edilir. Ancak ödeme yeri olarak kabul edilecek hiçbir yer yoksa poliçe batıldır (TTK m.672).
Lehtar, poliçeye yazılmalıdır (TTK m. 671/1f). Lehtar unsuru bulunmayan senet, poliçe olarak hüküm doğurmaz. Keşideci, bizzat kendisini lehtar olarak gösterebileceği gibi bir üçüncü kişiyi de lehtar olarak yazabilir.
Poliçede keşide (düzenleme) tarihinin ve yerinin gösterilmesi şarttır (TTK m. 671/1g). Keide yeri poliçede belirtilmemişse düzenleyenin adının yanında yazan yer keşide yeri olarak kabul edilir. Keşide yeri olarak kabul edilecek bir yeri ve keşide tarihi olmayan poliçe hükümsüzdür (TTK m. 672).
Poliçe, onu keşide eden (düzenleyen) tarafından imzalanmalıdır (TTK 671/1h). İmza, el yazısı ile atılmalıdır. Mühür ile atılan imza yeterli değildir. İmza, senet metninin altına atılır. Böylece imzanın senet metnini kapsaması sağlanır. Poliçenin zorunlu şekil şartları yukarıda belirtilenlerden ibarettir
Tamamlanabilir zorunlu şekil şartları üç tanedir. Bunlar vade, ödeme yeri ve keşide yeridir. Poliçeye, genelde bir vade yazılır. Bununla birlikte, vadenin yazılmaması halinde poliçe görüldüğünde vadeli sayılır ve görüldüğünde ödenir (TTK m.672/2).
Ödeme yerinin yazılmamış olması halinde, muhatabın adının veya unvanının yanında belirtilen bir yer ismi var ise, sözü edilen yer ödeme yeri kabul edilir (TTK m.672). Ödeme yeri olarak kabul edilecek hiçbir yer yoksa poliçe batıldır (TTK m.672/1).
Keşide yeri gösterilmeyen poliçe, keşidecinin adının ve soyadının (imzasının) yanında gösterilen yerde keşide edilmiş sayılır (TTK m.672/4). Burada da bir yer belirtilmemişse, senet hükümsüzdür.
Muhatabın poliçeyi kabul etmemiş olması durumunda poliçe bedelinin tamamen ya da kısmen ödenmemesi muhataba başvurulabileceği sonucunu doğurmayacaktır. Hamil, halin icabına göre kabul etmeme ya da ödememe protestosu çekerek poliçe borçlularından poliçe bedelini talep edebilecektir. Gerek muhatabın kabul etmiş olması gerekse de muhatabın kabul etmemiş olması durumlarında, hamil diğer poliçe borçlularına ancak ödememe protestosu çekmiş olması şartıyla başvurabilir.
Poliçe süresinde ibraz edilmezse veya süresi içinde ibraz edilmesine rağmen vaktinde ödememe protestosu çekilmezse, başvurma (müracaat) hakkı düşer. Kural olarak hamilin kabul etmememe protestosu keşide ettirmemesi, müracaat hakkını ortadan kaldırmaz. Ancak kabul için ibraz zorunluluğu varsa, kabul etmeme protestosunun keşide ettirilmemesi de müracaat hakkını düşürür.
Protestodan muafiyet hallerinde bile, poliçenin süresinde ödeme için ibraz edilmesi zorunludur. Aksi takdirde poliçeden doğan müracaat hakkı düşer.
TTK m. 749’a göre poliçeyi kabul edene karşı açılacak davalar (ve takipler), vadenin geldiği tarihten itibaren üç yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Hamilin; cirantalar ile keşideciye karşı açacağı davalar, süresinde keşide edilen protesto tarihinden veya senette “Masrafsız iade olunacaktır” kaydı varsa vadenin bittiği tarihten itibaren bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Bir cirantanın başka cirantalarla keşideci aleyhine açacağı davalar, cirantanın poliçeyi ödediği veya poliçenin dava yolu ile kendisine karşı ileri sürüldüğü tarihten itibaren altı ay geçmekle zamanaşımına uğrar.
Bononun zorunlu şekil şartları (unsurları) kanunda belirtilmiştir (TTK m.776).
Bono (1) görüldüğünde vadeli, (2) görüldükten belirli bir süre sonra vadeli, (3) düzenlenme gününden belirli bir süre sonra vadeli ve (4) belirli bir gün vadeli olmak üzere düzenlenebilir (TTK m.703, 778/1b).
Görüldüğünde ödenmek üzere düzenlenen bono ibrazında ödenir ve böyle bir bononun düzenlenme gününden itibaren bir yıl içinde ödenmesi için ibrazı gerekir (TTK m.70471, 778/1b). Vadesi gösterilmemiş olan bono, görüldüğünde ödenmesi şart olan bir bono sayılır (TTK m. 777/2).
Poliçede vade konusunda yapılan açıklamalar, bono için de aynen geçerlidir
Ödeme yeri bonoda gösterilmelidir (TTK m.776/1d). Ödeme yeri olarak kabul edilecek hiçbir yer yoksa bono batıldır (TTK m.777/1 ve 3). Ödeme yeri yazılmamışsa, senedin düzenlendiği yer, ödeme yeri kabul edilir (TTK m.777/3). Düzenleme yeri de gösterilmemişse bono, düzenleyenin imzasının yanında yazılı olan yerde düzenlenmiş sayılır (TTK m.777/4). Dolayısıyla ödeme yeri de bu son belirtilen yer kabul edilir. Ödeme yeri olarak kabul edilecek hiçbir yer yoksa bono batıldır (TTK m.777/1).
Bonoda düzenleme tarihinin ve yerinin gösterilmesi şarttır (TTK m. 776/1f). Düzenleme tarihi olmayan senet geçersizdir. Düzenleme yerinin gösterilmemesi halinde, düzenleyenin adının (imzasının) yanındaki yer düzenleme yeri sayılır (TTK m.777/4). Bu şekilde hiçbir yer gösterilmemiş ise bono hükümsüzdür. Düzenleme yerinin il, ilçe gibi bir mülki birim olması gerekir.
Ödeme için ibraz, ödeme yerinde yapılır. Ödeme yeri, bonoda belirtilmesi gereken bir şekil koşuludur. Bono, borçlunun yerleşim yerinde ibraz edilir. Borçlunun yerleşim yeri ile kastedilen ticari yerleşim yeri (=iş yeri), böyle bir yer yoksa konutudur (TTK m.755).
Ödeme için ibrazın süresinde yapılması gerekir. Bono, vadesinde veya vadeyi takip eden iki iş günü içerisinde ödeme için ibraz edilir.
Görüldüğünde vadeli bono, düzenleme tarihinden itibaren 1 yıl içinde ödeme için ibraz edilmelidir (TTK m.704, 778/1b).
İbraz, çalışma saatleri içinde yapılır. Düzenleyen, ödeme için ibraz edilen bonoyu öder veya ödemez.
Düzenleyen bonoyu ödemezse, hamilin başvurma hakkını kullanması gündeme gelecektir. Bunun için de başvurma hakkını koruyacak işlemi yapması gerekir. Bu işlem, ödememe 153 protestosudur.
Hamil kural olarak ödememe protestosu çekerek başvurma hakkını kullanabilir.
Hamil vadeyi takip eden iki iş günü içerisinde protesto çekmelidir.
Görüldüğünde vadeli bonoda ödememe protestosu, düzenleme tarihinden itibaren bir yıl içinde çekilir.
Bu sayede başvurma hakkı doğan hamil, kendisinden önce gelen diğer borçlulara (cirantalara, avalistlere) başvurabilir. Bonoda gerek asıl borçlu (düzenleyen) gerek başvuru borçluları, senedin ödenmemesi sebebiyle müteselsilen sorumludurlar. Hamil; sıra ve sayı gözetmeksizin bunlardan birisine, bazısına veya hepsine başvurabilir.
Bonoda düzenleyen, başvuru borçlusu değil, asıl borçludur (TTK m.779/1). Bu nedenledir ki hamil, protesto çekmese bile, senedi düzenleyene üç yıllık zamanaşımı süresi içinde her zaman başvurarak kendisinden ödeme talebinde bulunulabilir. Bonoda zamanaşımı aşağıda incelenmiştir.
Bonoda düzenleyene (poliçede kabul eden muhataba) karşı ileri sürülecek istemler, vadenin geldiği tarihten itibaren üç yıl geçmekle zamanaşımına uğrar (TTK m.749/1, 778/1h).
Hamilin; cirantalarla karşı ileri süreceği istemler, süresinde düzenlenen protesto tarihinden veya senette “Gidersiz iade olunacaktır” kaydı varsa vadenin bittiği tarihten itibaren bir yıl geçmekle zamanaşımına uğrar (TTK m.749/2, 778/1h).
Bir cirantanın başka cirantalarla düzenleyen aleyhine ileri süreceği istemler, cirantanın bonoyu ödediği veya bononun dava yolu ile kendisine karşı ileri sürüldüğü tarihten itibaren altı ay geçmekle zamanaşımına uğrar (TTK m.749/3, 778/1h).
Çek, kambiyo senetlerinin üçüncüsüdür. Çekte üçlü bir ilişki mevcuttur. Çek düzenleyen kişi, muhataba (daima bir bankadır), senette belirtilen belirli bir meblağı senedin yetkili hamiline ödemesini emreder. Bu talimat, muhataba çekin karşılığını ödeme yetkisinin verilmesini içerir. Yetkili hamil ise çekin karşılığını tahsil etme yetkisini iktisap eder.
Çekte vade yoktur. Çek görüldüğünde ödenir (TTK m.795/1). Çekin görüldüğünde ödeneceği kuralına aykırı herhangi bir kayıt (örneğin çekin üzerine yazılacak belirli bir vade kaydı) yazılmamış hükmündedir. Hâlbuki poliçede (ve bonoda) dört tür vadeden birinin bulunması mümkün ve geçerlidir
Çek defterleri bankalarca bastırılır (ÇekK m.2/5) ve hesap sahibine verilir. İşte bankalar, çek hesabı açtırmak isteyenin çek hesabı açmak konusunda yasaklı olup olmadığını Çek Kanunu hükümlerine göre araştırırlar. Ayrıca ilgili kişinin ekonomik ve sosyal durumunun belirlenmesinde gerekli basiret ve özeni gösterirler (ÇekK m.2/1).
Bir senedin çek olarak kabul edilebilmesi için kanunda (TTK m.780) öngörülen şekil şartlarını taşıması gerekir
Çek Kanunu m.2/7b’de, çek hesabının bulunduğu banka şubesinin adının çek yaprağına yazılması öngörülmüştür. Bu hüküm gereği çek yaprakları bastırılırken, muhatabın ticaret unvanı yanında, çek hesabının bulunduğu banka şubesinin adı da çek yaprağına yazılmaktadır. Buradan yola çıkılarak, uygulamada çekte ayrıca ve özel olarak ödeme yeri gösterilmemekte, dolayısıyla “çek hesabının bulunduğu banka şubesinin bulunduğu yer”, ödeme yeri olmaktadır. Şu durumda, çekte söz konusu banka şubesinin adı yazılı olduğu sürece, ödeme yerinin bulunmaması durumu söz konusu olamaz.
Düzenlenme yeri gösterilmeyen çek, düzenleyenin adı (ve soyadı) yanında yazılı olan yerde düzenlenmiş sayılır (TTK m.781/3). Burada da bir yer gösterilmemişse, senet çek olarak hüküm ifade etmez; yani çek sayılmaz (TTK m.781/1). Ayrıca çek üzerine sadece bir tane düzenlenme yeri yazılabilir. Birden fazla düzenlenme yeri gösterilemez. Böyle bir durum, çeki geçersiz kılar
İmza mutlaka el yazısı ile atılmalıdır. Mühür, parmak basımı, elektronik imza veya başka şekillerde atılan imza yeterli değildir (TTK m.756, 818/1r, 1526/1]. İmza, senet metninin altına atılır. Böylece imzanın senet metnini kapsaması sağlanır.
Çekte lehtarın gösterilmesi, zorunlu şekil şartları arasında yer almaz. Çünkü poliçe ve bononun aksine çek, hamiline yazılı olarak da düzenlenebilir. Bu bağlamda çek, herhangi bir lehtar gösterilmeden açıkça “hamiline” yazılabilir (TTK 785/1c).
Ayrıca belirli bir kişi lehine “veya hamiline” kelimelerinin yahut buna benzer başka bir ibarenin eklenmesi ile düzenlenen çek de hamiline yazılı çek sayılır. Örneğin “Ahmet Korkmaz veya hamiline” ibareleri ile düzenlenen çek, hamiline yazılı bir çektir (TTK m.785/2). Nihayet kimin lehine düzenlendiği gösterilmeyen, yani lehtar kısmı boş bırakılan bir çek de hamiline yazılı çek hükmündedir (TTK m.785/3)
Çekteki kabul yasağının dolanılmasını engellemek amacı ile muhatabın kendi üzerine düzenlenmiş bir çek üzerinde aval beyanında bulunması da yasaklanmıştır. Nitekim TTK m.794/1’de “Çekte yazılı bedelin ödenmesi, kısmen veya aval ile teminat altına alınabilir.” denildikten sonra, hemen ardından TTK m.794/2’de “Bu teminat, muhatap hariç olmak üzere üçüncü bir kişi veya çek üzerinde imzası bulunan bir kişi tarafından da verilebilir.” düzenlemesi getirilerek muhatabın çekin ödenmesini aval yolu ile temin edemeyeceği ifade edilmiştir
Düzenleyenin çeke koyacağı “senedin ödenmemesi hâlinde sorumlu olmayacağına” yönelik bir kayıt yazılmamış sayılacaktır.
TTK m.780/1b gereği çekte “belirli bir bedelin ödenmesi için kayıtsız ve şartsız bir havale”nin yer alması gerektiğini biliyoruz. İşte bu kurala aykırı olarak yazılan, yani çekin ödenmesini herhangi bir koşula veya asıl (temel) borç ilişkisine bağlayan kayıtlar, buraya kadar incelediğimiz diğer yasak kayıtların aksine, çekin geçersizliğine yol açar.
Çekte üç tür ibraz süresi vardır:
Ø Çekin düzenlenme yeri ile ödeme yeri aynı (İstanbul – İstanbul) ise, ibraz süresi 10 (on) gündür.
Ø Çekin düzenlenme ile ödeme yeri farklı (İstanbul – Bursa) ise veya bunlar aynı kıtada farklı ülkelerde (İstanbul – Köln) ise, ibraz süresi 1 (bir) aydır.
Ø Avrupa ülkeleri ve Akdeniz’e sahili bulunan ülkeler (Kahire – Roma), aynı kıta ülkeleri sayılır; yani 1 (bir) aydır.
Ø Çekin düzenleme yeri ile ödeme yeri ayrı kıtalarda bulunan ülkelerde (İstanbul – Montreal)) ise, ibraz süresi 3 (üç) aydır.
İbraz süreleri, “zamanaşımı” süreleri değildir; “hak düşürücü” sürelerdir. Dolayısıyla taraflar arasında yapılacak bir sözleşme ile değiştirilemezler. Yine işlemeye başlayan ibraz sürelerinin durması veya kesilmesi gibi bir durumda söz konusu olmaz.
İbraz süresi içinde çeki ödeme için muhatap bankaya ibraz etmeyen hamil, düzenleyen de dâhil olmak üzere tüm sorumlulara karşı kambiyo hukukuna dayalı başvurma hakkını kaybeder (TTK m.808).
Düzenleyenin muhataba yönelttiği ve ibraz süresi dolan çekin ödenmemesine yönelik bir tür talimat niteliğinde olan çekten cayma beyanı, ancak ibraz süresi geçtikten sonra hüküm ifade eder (TTK m.799/1). Eğer çekten cayılmamışsa, muhatap, ibraz süresinin geçmesinden sonra da çeki ödeme yetkisine sahiptir (TTK m.799/2).
İbraz süresinin geçmesinden sonra yapılan bir ciro, ancak alacağın temlikinin (devrinin) sonuçlarını doğurur (TTK m.793/1).
Nihayet süresi içinde ibraz edilmeyen bir çek hakkında, Çek Kanunu’nda öngörülen idari yaptırımın uygulanması da mümkün değildir (ÇekK m.5/1). Zira süresi içinde ibraz edilmeyen çekin karşılıksız kaldığı da söylenemez.
Bir çekin ödenmek üzere muhatap bankaya ibraz edilmesine rağmen çeşitli sebeplerle ödenmemesi veya ödenememesi söz konusu olabilir. Örneğin ibraz edilen senedin Türk Ticaret Kanununda aranan zorunlu unsurları (TTK m.780-781) taşımaması, yani hukuken bir “çek” niteliğinde olmaması, çeki ibraz edenin yetkili hamil olmaması veya çekin sahte ya da tahrif edilmiş olması (TTK m.812) gibi hâllerde, muhatap banka çeki ibraz edene ödeme yapmamak zorundadır. Bunun dışında çekin karşılılığın hesapta tamamen veya kısmen bulunmaması, mahkemece konulan bir ödeme yasağı kararı gereğince de süresi içinde ibraz edilen bir çek ödenemeyebilir.
Düzenleyen çekten cayabilir. Bu husus TTK m.799’da şöyle düzenlenmiştir: “(1) Çekten cayma ancak ibraz süresi geçtikten sonra hüküm ifade eder. (2) Çekten cayılmamışsa, muhatap, ibraz süresinin geçmesinden sonra da çeki ödeyebilir.”
İbraz süresi içinde usulüne uygun olarak ibraz edilen çekin ödenmemesi hâlinde, hamilin ödenmeme durumunu tespit ettirmesi gerekir. Bu tespit işlemi yapılmazsa, hamilin başvuru hakkı düşer. Söz konusu tespit, ibraz süresinin geçmesinden önce yapılmalıdır (TTK m.809/1). Muhataba ödeme için ibraz, ibraz süresinin son gününde yapılırsa, tespit işlemi takip eden iş gününde de yapılabilir (TTK m.809/2).
Çekte ödenmeme durumunun tespiti, Türk Ticaret Kanunu’na göre (TTK m.808) aşağıda belirtilen üç işlemle yapılabilir:
4.1. Hamilin Başvurma Hakkı
Hamilin Başvurma Hakkı Hamilin başvurma hakkının doğması için, süresi içinde çekin ibraz edilmesi ve karşılıksızlık durumunun kanunun belirttiği üç yoldan biriyle tespit ettirilmesi gerekir. Uygulamada genellikle karşılıksızlık, muhatap bankanın veya takas odasının çekin arka yüzne düştükleri karşılıksızlık kaydı ile tespit ettirilmektedir. Noterden protesto çektirme yoluna gidilmemektedir.
Başvurma hakkı doğan hamil; cirantalar, düzenleyen ve diğer çek borçlularına karşı bu hakkını kullanabilir. Anılan kambiyo ilişkisi borçluları, hamile/alacaklıya karşı çekin ödenmemesinden müteselsilen sorumludurlar (TTK m.724, 818/1k). Hamil, kanuna göre (TTK m.810) başvuru hakkı kapsamında;
talep edebilir.
Ayrıca karşılığı kısmen veya tamamen bulunmayan bir çek düzenleyen kişi, yukarıda sayılanlara ek olarak, çekin karşılıksız kalan bedelinin yüzde onunu (%10) ödemekle yükümlü olduğu gibi, bundan başka hamilin bu yüzden uğradığı zararı da tazmin etmeye mecburdur (TTK m.783/3). Bu yüzde onluk tutarda ödeme yapma borcu, bir tür tazminat niteliğindedir ve uygulamada “çek tazminatı” olarak adlandırılmaktadır.
Çek tazminatı, sadece düzenleyenden istenebilir. Yani hamil, düzenleyen dışındaki çek borçlularından çek tazminatı talep edemez. Çek tazminatı istenebilmesi için, çekin kısmen veya tamamen karşılıksız kalmış olması tek başına yeterlidir. Hamilin çek tazminatı talep edebilmek için ayrıca bir zarara uğradığını ya da çekin ödenmemesinde düzenleyenin kusurlu bulunduğunu ispatlaması gerekmez.
Poliçe ve bononun aksine çek ile ilgili tek bir zamanaşımı süre öngörülmüştür ve bu da 3 yıldır.
Hamilin, cirantalarla düzenleyene ve diğer çek borçlularına karşı sahip olduğu başvurma hakları, ibraz süresinin bitiminden itibaren “üç yıl” geçmekle zamanaşımına uğrar (TTK m.814/1).
Çek borçlularından birinin diğerine karşı sahip olduğu başvurma hakları, bu çek borçlusunun çeki ödediği veya çekin dava yolu ile kendisine karşı ileri sürüldüğü tarihten itibaren “üç yıl” geçmekle zamanaşımına uğrar (TTK m.814/2)
İÇİNDEKİLER:
ANAHTAR KELİMELER:
ÇEK
BONO
POLİÇE
ZORUNLU UNSURLAR
KITMETLİ EVRAK
EMRE YAZILI SENET
HAMİLİNE YAZILI SENET
Tescilli Marka - 2024 - Mütefekkir